-
Yazarlarımız

ESKİDEN MEKTUP DİYE BİR ŞEY VARDI

Eskiden posta kutularına gelen mektuplar vardı… Çok uzaklarda mı kaldı yoksa hatırlayan var mı? Bütün duygularımızı içine sığdırdığımız, hayallerimizi ve beklentilerimizi anlattığımız… Telefonun ucundan, bilgisayarın arkasından değil de, el yazımızla boş ve temiz kâğıt üzerine yazdığımız mektuplar…

Postacı kutuya onu bıraktığında, heyecanlanırdık… Çünkü mektup demek: seni özledim demekti, senden haber bekliyorum beni çok bekletme demekti, seni merak ediyorum demekti, Sabırla vereceğin cevabı beklerken hala aklımdasın demekti… Düşününce; mektubu yazan duygularını kâğıda döküp, onu yollayıp bir ay ulaşmasını beklemek zorundadır. Muhatabının da duygularını kâğıda aktarmasını ve tekrar bir aylık geri ulaşım süreci… Neredeyse iki aylık bir sabır… Tek bir amaç; sevgimizi, aşkımızı, üzüntümüzü veya herhangi bir duygumuzu iletebilmek ve de bu duygulara aylar süren bir süreçte cevap bulabilmek.

Yani karşımızdakine sabrın zirvesinde verilen bir değer. Peki, mektup yazmak zahmetli miydi acaba? Öyle ya; kâğıt, kalem, zarf ve pul lazımdı, e tabii zaman da. Hadi diye de yollanmıyordu mektup, postaneye kadar gidecektin, pula para verilecekti… Eskiden mektup diye bir şey vardı? Hatırlayan var mı?… Mektuplar mı eskide kaldı yoksa dostluklar mı? Çok eskiden, ben çocukken, Türkiye’den, memleketten ayda bir kere mektup gelirdi. Bütün ailenin selam yolladığı, akrabalardan haber aldığımız hatta zarfı açtığımızda Vatan kokusu hissettiğimiz mektuplar… Bugün ise, Postacıyı görmek çok bir mutluluk vermiyor…

Çünkü artık mektup getirmiyor… O genelde, fatura getiriyor. Bütün duygular mektuplarda mı kaldı? Yoksa o duyguları bizler mi bitirdik? Yok, yok biz masumuz. Suçlusu teknoloji mi? Öyle ya biz kim, teknoloji kim?.. Hani dostluk ölmüş dedim ya, demek ki eski insanlar daha vefalıydı. Sevdiklerine zaman ayırırlardı… Artık bırakın mektup yazmayı, zaman ayırmayı, kimse kimseye hal hatır sormuyor. Aranan telefonlara geri dönmüyor, atılan hızlı mesajlara cevap vermiyor… Çünkü herkes bir dünya telaşında…

Ahmet’ler büyük ev almışlar biz neden almayalım, Fatma’lar bütün mobilyalarını değiştirmişler bizler neden değiştirmeyelim, Mehmet’ler sosyal medyada her gittiği yerleri her yediklerini paylaşıyorlar bizler neden paylaşmıyoruz derdinde… Herkes bir şeyin peşinde ama dostluğun ve vefanın değil nedense.. Gönlümüze o kadar çok şeyler sığdırmışız ki artık dostlara, dostluklara, hatıraya yer bırakmamışız. Yakınlarımızdan uzaklaşmışız. Yeri gelmiş memleketimizi bile horlamışız. Daha da acısı kültürümüzü adetlerimizi kendimize uzak etmişiz… Mektuplarda verilen ve alınan duygular gibi…

Hadi elimize bir kalem ve bir kağıt alıp sevdiklerimize mektup yazalım, bizler de eskiler kadar vefalı olduğumuzu gösterelim. Teknolojiye Köle olmuş, zaman içinde kendini kaybetmişler olarak davranmayalım… Eskiden mektup diye bir şey vardı, hatırlayan var mı? Saygılarımla,

Arife BEYHAN
22 Ağustos 2015

Arife BEYHAN

1979 yılında Liège'de doğdu ve 5 kız çocuklu Karamanlı bir ailenin 3’üncü kızıdır. Evli ve iki çocuk annesidir. Fransızca, İngilizce ve flamanca bilmektedir ve bir mağazada satış müdürüdür.

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu