50 YILA YAKLAŞIRKEN – Rahmi Gürsever yazıyor

Satırlarıma başlamadan önce, bana köṣe yazarlığı teklif eden ve bu imkânı sağlayan Belçika Haber Yöneticilerine ve Suat Bezeng Kardeşime teşekkür etmek isterim.
Öncelikle, beni ilk defa okuyacak olan siz değerli Aktif.be okuyucularına kendimi kısaca tanıtmak isterim, ismim Rahmi Gürsever, 32 Yaşındayım, Namur kentinde ikamet ediyorum, Belçika’da doğma büyüme, ikinci nesile bağlı Belçikalı bir Türk’üm.
Profesyonel hayatımı Namur Bölgesel kültür ve Uyum Merkezinde Medyatör (Kültürler arası arabulucu) olarak çalışıyorum. Geçen yıldan beri Brüksel’de hafta bir gün ek eğitim alıyorum, okuduğum alan Kültürel arasi arabulucuk ve proje koordinatörlügü (bu yıl son, kısmet olursa), bunların haricinde yaklaşık 10 yıldır gönüllü olarak Sosyal, Kültürel ve sportif etkinlikler düzenlemekteyim (tek başıma değil). Yıllardan beri Türk Toplumun birebir sorunlarını yakından takip ettim, çoğu zaman büyüklerimle olsun küçüklerimle olsun fikir alış verisinde bulunmayı çok severim, Muhabbet’e doyum olmuyor…
Yapılması gereken projeler ’deBelçika makamlarıyla olsun diğer dernekler ve sivil toplum örgütleri olsun daima ortaklaşa çalışmalarımız olmuştur, tabiki bunlar yalnız olmadı. Sonuçta herkes elinden geldiği kadar bir şeyler katmaya çalıştı. Ayrıca şunu da belirtmek isterim Türk toplumun içinde yetiştim, büyüdüm, hiç bir zaman kopmadım, kopmamda. Beni okuduğunuzda aslında bir entelektüel olmadığımı anlayacaksınız, Üniversite okuma fırsatım olmadı, lise mezunuyum, çeşitli organizasyon/eğitim derneklerinde ek eğitim aldım. Teori ’den uzak daha çok pratikte tecrübelerim vardır. Kısacası “ben tamamen bir ALAN Adamıyım”.
Suat kardeşim bana bu teklifi sunduğunda düşünmem gerektiğini söylemiştim kendisine, sonunda karar verdim, benimde bir katkım olsun istedim, yani üç beşkelam ’da biz ekleyelim. Alttaki yazdıklarımı okuduğunda aslında bol bol eleştiri ve sorgular göreceksiniz, bu eleştirilerin yapıcı olduğunu düşünüyorum,eleştirmek için eleştirmem, boşa kürek sallamam J
Bazı konular, toplumuzda tabu haline gelse de bunları konuşmalıyız diye düşünüyorum. Lafı fazla uzatmadan hemen baṣlıktaki konuya girmek istiyorum, evet “50. YILA YAKLAŞIRKEN”. 17 Şubat 1964’te Belçika ve Türkiye Cumhuriyeti arasında bir politik anlaşma yapılıyor ve bu anlaşma sonucunda Türkiye’nin çeşitli illerinden vatandaşlar Belçika’ya çalışmak için akın ediyor ve biz o ilk gelen neslin çocuklarıyız, bazılarımızda torunları. 17 Şubat 2014 tarihinde toplam 50 YIL olacak iki devletin anlaşma sağladığı.
50 yılgeçmiş aradan,
Neydik?
Ne olduk?
Ne kazandık?
Ne Kaybettik?
Aslında bunun analizini, muhasebesini iyi yapmalıyız?
Kendimizi eleştirmeliyiz?
Toplumumuzu nasıl daha iyi bir noktalara getirebiliriz, bunları tartışmalıyız. Konferanslar düzenlemeliyiz.
İLK NESİL: Eskiden sürekli olarak aile ziyaretleri oluyordu, ilk nesil akraba olmasa bile birbirine sürekli olarak gidip gelirlerdi, yani ziyaretler gerçekleşirdi, dayanışmavardı yardımlaşmavardı. Toplum içinde Birlik Beraberlik vardı. Şuan hala bu değerlere sadece büyüklerimiz sahip çıkıyor.İlk nesil ebedi yolculuğa gittiğinde, bizler ne olacağız?
Aileler büyüyünce, ziyaretler sadece aile içinde oluşuyor, çok nadir eskisi gibi ziyaretler, dost ziyaretlerin hatta ve hatta akraba ziyaretleri bile tamamen kaybolmaya başlıyor. Olaya dış gözle baktığımızda Şöyle bir sonuç çıkıyor, Aile içinde bireysellik de mevcut, ne kadar da örneğin bir Aile bizde Birlik Beraberlik var dese de, aslında o Aile’nin içinde tamamen bireysellik var, bunu yasadığımız sistem bize uyguluyor, farkında olamıyoruz belki ’de. Yani nerde eski günlerdeki dayanışma?
Gelelim 2inci ve üçüncü nesillere yani bizlere ve bizden sonraki genç kardeşlerimize. İki Kültür arasında yetişmiş olan bizlerin gerçek sorunlarını anlayacak fazla kişi yoktur maalesef, sadece biz kendimizi iyi anlamalıyız, TC’den görevlendirilen bir görevli bizim gerçek sorunlarımızı bilmez, anlayamaz, çünkü bizim yasadığımız sosyo politik ve ekonomik ortamımız çok farklı. Büyüklerimiz ’de bizleri anlayamazdı ve anlayamadı, çünkü hayat gerçeğimizden uzaklardı, bedenleri burada (Belçika’da) olsa dahi beyinleri halen mis gibi kokan tarla kokularında dolaşıyordu, Anadolu’nun daği, taşı, suyu, havası… Onlardan kopamamışlar. Hor görmemek lazım, onlar görevlerini fazlasıyla yaptılar. Biz ikinci ve üçüncü nesil olarak bundan sonra ne yapacağız?
Ne yapabiliriz?
O büyüklerimizin bize bıraktığı değerlere sahip çıkabiliyormuyuz?
Biz söz vardır « Nerden geldiğini bilirsen nere gideceğini daha iyi anlarsın »
Devir değişmiş olabilir, bireysel bir sosyete ’de yaşıyoruz, herkes ilk önce kendini düşünüyor, tamam o’da kabul!İnsan ilk önce kendini kurtaracak sonra ’da diğerlerini, ama acı bir gerçek var’ki kendini kurtaran diğerlerini unutuyor, çünkü gittikçe egoistleşiyor.
Çeşitli makamlarda, katıldığım toplantılarda, kamusal alanlarda, siyaset ortamında… Sürekli duyduğum bir laf var « ENTEGRASYON » daha Türkçesi « UYUM SAĞLAMAK », bu konuda biraz eleştiri yapmak istiyorum hem o makamları, hem ’de toplumumuzu.
Makamları şu yüzden eleştirmek istiyorum, bu entegrasyon kelimesinin arkasında asimilasyon niyeti ‘mivar? bu entegrasyon kelimesini herkes istediği gibi kullanıyor. Aklıma bir anda bir Belçikalı siyasetçi geldi, Göç’le ilgili konuşmasında: “Bir insan kendi topraklarını terk etme kararı aldıysa mutlaka yasadığı yerde hayal kırıklığı yasamıştır” bu sözü kabul etmiyorum, çünkü göç eden insanlar (Türkler) Belçika’ya geldikten sonra hayal kırıklığına uğruyorlar, tamamen sosyo ekonomik nedenler için buralara gelmisler.
Toplumu ’da şu yüzden eleştirmek istiyorum, tamam Uyum’a karşısın (Argoca: Gavurlaşmak istemiyorsun), olayı böyle algılıyorsun, geleneklerden kopmuyorsun, çok güzel, ama kardeşim 10-20 yıl geçmiş aradan yasadığın ülkenin dilini bile öğrenmemişsin?Bu ülke ‘ki (Belçika) sana her imkânları sermiştir önüne…
Arnavutlar 2 yılda Fransızcayı süper konuşurken, Biz Türkler neden bir gayret göstermiyoruz. Bu ’da ayrı bir soru işareti?
Burda’da bir TC’nin yetkilisini eleştirmek istiyorum, konuşmasında. “Türkler Belçika’ya çok iyi entegre oldu demişti” sadece ekonomik yönden iyi entegre olmuştur o zaman, Belçika’nın ekonomisini yükselten zaten yabancı ticaretçiler.
Uzun lafınkısası, Entegrasyona karşı olmak bir çare değil, hem Türk kültürümüzü kaybetmemeliyiz, hem ‘de iyi bir Belçika vatandaşı olarak yaşamayı öğrenmeliyiz. Yoksa gelecek nesil için Asimilasyon ’un kapısı gözüküyor gibi geliyor. « Yağmur’dan kaçarken dolu ’ya yakalanmayalım » Atasözü
Saygılarımla,
Rahmi Gürsever
Bilginize: 2014’te 50.yılı kutlamaya hazırlanıyoruz, Faslı dernekle ve Türk derneğiyle bir PlateForme oluşturduk, sürekli toplantılarımız oluyor, artık hep beraber (Türkler ve Faslılar) bizlerin 2. Sınıf vatandaşı olmadığımızı göstermeliyiz ve bu yabancı kompleksinden çıkmalıyız artık.