Ali Bey Resort Side’de Yoga Haftaları Başladı
Tesiste kalan misafirleri memnun edebilmek amacıyla Yoga Haftası başlatan Ali Bey Resort Side’de Yoga Haftaları 3 dönem olarak planlandı.
Ayurvedik Sağlık Danışmanı, Yoga Terapisti, Yoga ve Aktif Meditasyon Eğitmeni Seda (Shambhavi) Kervanoğlu’nun vereceği eğitimlerde düzenlenen yoga haftaları 10’ar günlük 3 farklı dönem olarak planlandı ve şu an birinci dönem eğitimleri başladı. Bir sonraki dönemin 22 nisan-3 mayıs tarihlerinde ve son dönemin de Eylül ayında gerçekleştirileceğini ifade eden Kervanoğlu, yaklaşık 1,5 saat verdiği eğitim sonrası basın mensuplarıyla bir araya geldi.
Hocasının kendisine verdiği Shambhavi (yaratıcı dişi enerji) ünvanı aldığını kaydeden Kervanoğlu; yoganın zihin ve beden bütünlüğü olduğunu dile getirerek yaptıkları pozisyonlar ve nefes tekniklerinde zihnin bedenin içinde olmasına odaklandıklarını kaydederek; Genelde insan normal hayatta yaşantısında zihnimizin ya geçmişte ya da gelecekte oluyor ve hiçbir zaman şimdiye odaklanamıyor. Şimdiye odaklanma demek ise zihnin bedende olması yani nefesiyle odaklanması demek. Genelde bu derslere zihin ile bağlantı kurma yöntemleri ile başlıyoruz. Öncelikle zihni sakinleştirme, nefese odaklanma ve nefesle bir bağlantıya geçme daha sonra da bir takım yogik krea dediğimiz temizlik yöntemleri yapabiliyoruz ki, genelde bunlar sabahları oluyor. Daha sonra ısınma hareketleri güneşi selamlama dediğimiz bir dizi pozisyon serileri ve ardından o günkü ders planında bedenin hangi bölgesini daha fazla çalıştırmayı planlamışsak o bölgelere yönelik asana dediğimiz yoga pozisyonları yapıyoruz ve dersler mutlaka derin gevşeme ile bitiyor. Bu programda yaklaşık 1,5 saatlik bir çalışma oluyor. Ben özellikle sabah ve akşam derslerinin içeriğini farklı tutuyorum. Sabahları beden daha çok dinlenmiş ve kaslar daha çok tutuk olduğu için daha çok nefes ve bedeni açma çalışmaları, akşam ise kaslar daha çok dinlenmiş olduğu için daha diri pozisyonlar yapabiliyor ve bu şekilde uyguluyoruz.” dedi.
“27 yıl önce başladığımda eğitmenliği düşünmemiştim”
Kendisinin yogaya ne zaman başladığı ile ilgili soruyu cevaplandıran Kervanoğlu; “Yogaya başlayalı 27 yıl oldu ve yaklaşık 9 yıldır da eğitmenlik yapıyorum. Aslında yogaya başladığımda eğitmenlik yapmayı hiç düşünmemiştim. Ne yazık ki şimdiki bazı hocalar 6 ay yoga yaptıktan sonra eğitmen olmak istiyorlar ve açıkçası ben buna karşıyım. Öncelikle insanın yoga disiplinini kendisi için uygulayıp sonuçlarını görmesi ve sonrasında kendi içinde harmanladığı ve kendi süzgecinden geçirdiği deneyimleri öğrencilerle paylaşması gerektiğini düşünüyorum. Ben kendim yogaya başladığımda henüz çok genç ve 18 yaşındaydım. Açıkçası o zamanlar bedensel bir arayışım yoktu ancak daha çok spritüel anlamda bir arayışım vardı ve yogaya başlamadan önce Budizm ile ilgilenmeye başlamıştım. Budha’nın öğretisine kendimi çok yakın hissettim ve bu öğretinin en önemli uygulaması meditasyondur ve bu da yoganın kollarından birisidir ve yoganın 8 kolu vardır. Aslında yogayı öyle birkaç cümle ile anlatmak çok zor. insanoğlu çok kompleks bir varlık ve insanın her bir katmanına hitap eden bir kolu vardır yoganın. Budha da bunlardan bir tanesi olan meditasyonu alıp onun üzerinde yoğunlaşmış ve o yolla belli bir ermişliğe doğru gitmiş. Tabii öğretiler de bunun ardından tüm dünyada yaygınlaşmış ve ben de bundan etkilendiğim için yogaya başladım. Ben yogaya başladığımda Türkiye’de sadece raca yoga dediğimiz daha çok meditasyona yönelik oturma duruşları ile yapılan ve çok az güneşe selamlarla bedeni uyuşmaması için arada bir hareket ettiren daha çok sakin ve doğudan gelen bir yoga idi ve o zaman ilk olarak Hindistan’dan gelmişti.”dedi.
“Yoga batıdan gelince ülkemizde popüler oldu”
Kendi gözlemlerine göre her zaman her şeyde olduğu gibi yoganın batıdan geldiğinde popüler olmaya başladığını ve özellikle son 5-6 yıldır ülkemizde çok yaygınlaştığına dikkat çeken Shambhavi Kervanoğlu; “Batıdan gelen yogada da insanın fizik bedenine hitap eden tarafı ön plana çıktı. Bunun akabinde ise power yoga, hızlı ve aştanga serileri yani bedeni daha çok ön plana çıkartan tarzları çok yaygın ve popüler oldu. Şunu da söylemem gerekiyor ki, kişi yogaya ne nedenle gelirse gelsin kabulümüzdür. İster kilo vermek, ister stresinden arınmak için isterse popüler olduğu için önemli değil. Çünkü yogaya girdikten sonra kişinin geliş nedeni ne olursa olsun sonuçta bundan fayda görmeye başlayacaktır. Ben aslında uzun yıllar İngiltere’de yaşadım ve 9 yıl önce Türkiye’ye döndüm. İngiltere’de de yoga eğitimime devam ettim ve batıda gördüğüm şekilde Türkiye’de de fizik bedene yönelik bir yoganın ön planda tutulması şeklinde geldiğini şu an izlemekteyim.”dedi.
“Zihnimizin de detoksa ihtiyacı var”
Kendi çalışmalarını devam ettirdiği Datça’da bir inziva merkezi olduğunu dile getiren Kervanoğlu; “Yoga yaygınlaştıkça bu tip inziva tatilleri de popüler olmaya başladı. Yogada ilk etapta sessizlik önemli çünkü insanlarda odaklanma sorunu var. Odaklanma sorunu olan kişi bir kuşun sesinden bile rahatsız olup konsantrasyonunu yitirebilir. Daha sonra odaklanma konusunda kişi ustalaştıkça isterse Pazar yerinin ortasında ne kadar çok gürültü olsa bile odaklanmayı sağlayabilir. Özellikle yeni başlayanlar için bu konuda çok titiz davranıyorum. İnziva olayında ise bizim kastımız sessizlikten çok dış dünya ile bağları koparmaktır. Burada cep telefonu, televizyon ya da gazete okumak yok. Yani dışarıdan gelen bütün uyarıcılara kişiyi kapatıyoruz ki bütün dikkat ve enerjisi kendi içine dönsün, kendisini tanımak için zaman ayırsın ve kendine odaklansın. Çünkü insanlar sürekli dışarıya bakarak dışarıyla yaşıyorlar ve kendilerinin hiç farkında değiller.”diye konuştu.
“Zihin hiç durmadan çalışan dikiş makinesi gibi”
Çağımızda stres ve öfkenin neden bu kadar arttığı ile ilgili sorulan bir soruyu cevaplandıran Kervanoğlu; “İnsanlar inanılmaz bir şekilde öfkeli ve kontrolsüzlük içerisinde yaşıyorlar. Yogada öfke kontrolünden çok öfkeyi nefes teknikleriyle dönüştürüyor ve dışarıya farklı bir şekilde yansımasını sağlıyoruz, çünkü kontrol ettiğiniz her şey sonuçta içeride patlayacaktır. Bunun için müthiş ve yüksek düzeyde bir farkındalık gerekiyor, çünkü düşünün saniyelerden bahsediyoruz ve öfke saniye içinde geliyor ve insanlar bağırıp şiddete dönüştürüyorlar. Bu yüzden odaklanma ve dışarı ile ilişkinin kesilmesi çok önemli. Örneğin bir hafta ya da 10 günlük programlarda ve tam anlamıyla müthiş bir zihin detoksu oluyor. Gazetelerdeki 3. Sayfa haberleri ya da televizyonlardaki kötü haberlerden uzak yaşıyor zihin ve kişi kendi farkındalığının farkına varıyor. Zihin hiç durmayan bir dikiş makinesi gibi tıkır tıkır işliyor ve onu durdurmak imkansız. Üstelik onu durdurmaya çalışmak insanı daha çok yorar ve üzer. Zihni durdurmak ya da zihni boşaltmak gibi söylenen ifadeler hep yanlış nitelendirmelerdir. Biz aslında yogada dikiş makinesindeki iğnenin yere vurduğu sayıyı azaltmaya ve vuruşların arasını uzatmaya çalışıyoruz. Yani her düşünce arasındaki mesafeyi biz ne kadar çok açarsak zihin de o kadar dinleniyor. Zihin kesinlikle durmuyor ve durdurulması da mümkün değil durduğunda ise ancak ya Alzheimer olur insan ya da ölür. Biz bunu hedeflemiyoruz zaten biz sağlıklı bir zihin istiyoruz. Bir atasözündeki gibi aynı anda yedi tilki dolaşıyor zihinlerde ki, biz bunu istemiyoruz o anda sadece bir tilki dolaşsın. Şu an 21. Yüzyıl insanı maalesef zihninde 1001 tilki ile dolaşıyor ve sonunda da adrenalin bezleri iflas ediyor, çünkü sürekli bir telaş halinde. Anksiyete tavan yapmış ve çevremizdeki insanlarda panik ataklar gibi hastalıklar görüyoruz. Yogada iç huzur oluyor çünkü zihin dinlenince bedensel hareketler de esniyor ve kişi rahatlıyor ve bedensel sağlık kazanılıyor.”diyerek cevaplandırdı.
“Yoga kesinlikle bir din değildir, ancak dinlerden eskidir”
Önümüzdeki dönem için Türkiye’deki pilates hocalarına yönelik temel yoga kursu için yeni bir müfredat hazırlığı içinde olduğunu kaydeden ve kendisinim Türkiye’ye dönmekteki ve bu merkezi açmaktaki misyonunun yogayı ülkemizde paylaşarak daha fazla insanın kendini tanıma ve spritüel evrim yolunda bu güzel metodu yaşama geçirmelerini sağlamak olduğunu kaydeden Shambhavi Kervanoğlu; “Ben yıllardır Anadolu’dan yoga hocalarının dersler vermesini arzu ederken bütün hocalar İstanbul’a doldu. Biz çalışmalarımızı yaparken öncelikle farkındalığımızı artırıyoruz ve insanın insan olmaktaki amacı belirginleşiyor. İnsan sadece bir meslek ile insan olmuyor. Kendimizi sadece mesleğimizle tanımlamak artık tamamen klişeleşmiş bir şey. Tek metot demiyorum ancak yoga bu metotlardan bir tanesi ve bunun gibi başka disiplinler de var. Fakat yoga şu anda dünyada en yaygını ve en ulaşılabilir olduğu için de birçok insanın içine girdiği ve her ne nedenle olursa olsun bir yerlere yok kat ettiği bir disiplindir. Spordan anladığımız sadece fizik beden eğitimi olduğu için yogayı bir disiplin olarak nitelendiriyoruz. Öz disiplin ve insanın kendi kendini bir takım ahlaki kurallarla şekillendirmesi ve toplum içinde nasıl davranması gerektiği gibi kurallar yoganın ilk iki kuralıdır. Daha sonra nefes ve beden eğitimi geliyor ki, spor dediğimizde sadece yoganın dördüncü kolundan bahsedebiliriz. Her dinde olduğu gibi yogada da bir takım etik ve ahlaki kuralları vardır. Yoganın tarihine bakarsak bütün dinlerden eski ve 8-10 bin yıllık bir geçmişi var. Aslında bütün kültürlerin yogası varmış fakat hepsi bunu yitirmiş ve koruyamamış sadece bugüne kadar bir tek Hindistan geleneklerine çok bağlı olduğu için yogasını koruyabilmiş ve bütün dünyada yaygın bir şekilde kullanılıyor. Güneşe tapınma gibi selamlama yapıyoruz, çünkü eskiden paganizmde güneş tanrı ve hayat kaynağıdır. Hava güneşli olmadığında ve kapalı olduğunda herkes adeta içine kapanıyor. Fakat biz yogada içimizdeki güneşi selamlıyoruz. Renozans teorisi diye bir şey var. Makro kozmos evren ve mikro kozmos insandır. Evrendeki güneş bizim içimizdeki güneş ile rezone edebilir. Biz genelde daha küçük olduğumuz için evrendeki güneş ile rezone edip uyumlanmaya çalışıyoruz. Evrendeki meridyenler bizim enerji kanallarımızla rezone oluyor ve böylelikle hem evrensel hem de içsel tanrı ile olan bir ilişki olarak söylenebilir fakat bunun din olarak algılanması yanlıştır. Yoga bir din değildir; spritüellik (ruhaniyet, maneviyat) ayrı bir şey din ayrı bir şeydir. Bir insanın maneviyatının güçlü olması için belli bir dine mensup olması gerekmiyor. Din belli kurallar çerçevesinde yapılan bir takım ibadetler toplamıdır. Birçok insanın değişik dinlerde değişik ibadetleri yapıp ancak hiç bir şekilde maneviyatının olmadığını gidip bir kedinin kuyruğunu kesebildiğini, vurduğunu ve tekmelediğini görüyor ya da duyuyoruz. Yani bir takım ibadetleri yapıp sonra gidip evrendeki bir başka canlıya zarar verildiğinde hiçbir anlamı yok yapılan o ibadetin. Yogada en önemli kural olan ahimsa yani insanlara, hayvanlara, canlılara yani hiçbir şeye zarar vermeden yaşamaya çalışmaktır. Ben şunu da savunmuyorum her yoga yapan tam anlamıyla ahimsa kuralını uyguluyor demek yanlış olur. Zaten hayatta hiçbir konuda böyle ifade olamaz. Değişim yasası olduğu için sürekli değişim içerisinde yaşıyoruz. Biz bu anlamda yogaya spor demiyoruz, yogayı insan gibi bir varlığın her katmanına hitap eden bir disiplin olarak tanımlayabiliriz. Zaten şu an Türkiye’de Spor Bakanlığı mı yoksa Milli eğitim Bakanlığı mı ele alsa gibi maalesef yoganın ne tarafa çekileceği ve yoganın din mi spor mu olduğu konusunda bir kargaşa ve yogayı sömürmeye çalışanlar ve yogayı bir rant olarak görenler dahi var.”diyerek konuşmasını noktaladı.