AVRUPA’DA TÜRK KADINI OLMAK

Bir Batılı yazarın dediği gibi “seyahat, öğrenme ve çalışma” çağındayız. Bu gittikçe çoğalan bilgi ve enformasyon çağında, böylesi bir dünyada yurdundan öz memleketinden uzakta yabancı bir ülkede kadın olmak nedir ya da nasıl bir şeydir?
Kadın, kız kardeştir, kız evlattır, eştir ama en büyük özelliği anadır… Anne, ana (Arapça’da Umm) kelime olarak temel, merkez ve kaynak anlamlarına gelir. Batılı toplumlara bakıldığında, anneliğin sosyo-kültürel değişmeler paralelinde değişime uğradığı görülür. Oysa Türk annesi binlerce yıldır hiç değişmeden ana olarak özelliğini kaybetmemiştir. Bence tarihe konu olmuş Türk kadını odur işte! Üzerinde şalvarı, başında yazması, tarlada çapa yapan, elleriyle hamur yoğuran, geceleri kitap okuyan, çocuklarına vatan sevgisini öğreten, gece gündüz cepheye mermi yetiştiren, şerefini onurunu namusunu önde bilen, Anadolu kadını olmanın şerefini taşıyan, güzelliği ile sairlere ilham veren, o Türk kadınıdır.
Avrupa’da Türkiye’yi temsil eden işte o Anadolu kadının özünü, ruhunu taşıyan Türk kadınıdır.
Özellikle çalışma hayatının kutsandığı 20. yüzyıldan itibaren annelik ve kadınlık arasında kalan ikircikle bir kadın olgusu ortaya çıkar. Kutsal olan annelik midir, yoksa çalışmak mı? Kurban olan anneler midir, yoksa çalışanlar mı? Bir yüzyıldır sorulan bu soruların cevabı, hepinizin bildiği gibi belirsizdir. Yine de en kestirme olanı, bu türden soruların farklı kültürlerde farklı cevaplarıdır. Kadın her ülkede aynı kadınmıdır? Yoksa diyar diyar dolaştığında aldığı hürmet farklımıdır?
“Sizin en hayırlılarınız kadınlarınızdır, onlara iyi davranınız.” hadis-i şerifinde olduğu gibi, vurgu kadının değeri üzerindedir. Türk kültürü genel olarak anne ya da kadını, aile merkezli bir bakış açısıyla değerlendirir. Başlangıçta bulundukları Avrupa toplumlarını, gurbet olarak gören kadınlarımız, zamanla Anadolu özlerine, kültürlerine sahip çıkarak, kendi hayat alanlarını oluşturmaya başlamışlardır.
Herkese Türk kadını olmak nasip olmaz, bu şansa layık görüldüğümüz için, ne mutlu bize…
ARİFE BEYHAN