DAVAM – Arife Beyhan

Burada bir dava var. Sahibi…
• Filistin’de, Irak’da, Afrika’da… Dünyanın dört bir tarafinda zulüm gören kardeşlerimiz. • Bosna’da tecavüze uğramış 25 bin bacımız. • Cesedi kıyıya vurmuş SURİYELİ yavrularımız. • Başörtüsü yüzünden okula giremeyen kızlarımız. • Geleceğimiz, çocuklarımız Vatanımız. • Gönül coğrafyamız VE BÜTÜN BU ÜMMETİN DAVASINI SIRTLAMIŞ CUMHURBAŞKANIMIZ.
Aslinda bizler bu davanın emanetcileriyiz. Belki biraz şanslıyız. Bu yükten biraz sırtlanma, birşeylerin ucundan tutma imkânı verilmiş. ŞANSLI İNSANLARIZ ASLINDA.
Dava adami olmalıyız.. “İnandığı gibi yaşayan, yaşadığı gibi inanan”. Nefsini ayaklar altına alan. Davadan ne anladığımızla herşeyi doğru orantılıyan. Eğer kişi davasını doğru anlıyabilmişse dava adamlığı yolunda epey mesafe katetmiş demekti.
Bazıları dava adamındaki DAVA kelimesinin özüne önem verir. Onlara göre herhangi bir şeyin SAHİPLENİCİSİ olmak “DAVA ADAMI” olmak için yeterli. Bu yüzden olsa gerek SANAL ÂLEMDEKİ dünyayı TEŞKİLAT olarak isimlendirirler. O yüzden ki davası olmadan dava adamıyım demek kişiyi yarım bıraktığı gibi, eğer o davadaki duruşta kişilik yoksa adamlık da yok demektir. Yani “KEŞKE ADAM OLABİLSE” idi denir. Böyle insanlar “Güneşi çekedinin astarında kaybedip, yakasına takmak için rozet arayan zavallı insanlardır”.
Hasselt’teki Cumhurbaşkanımızın proğramında onu ilk gördüğümde birşey hissettim. Hissettiğim ” SIRTINDAKİ ÜMMETİN YÜKÜ” idi. Ve o hisle duygulandım, göz yaşlarımı tutamadım…
Anladığım: işte buydu DAVA ADAMLIĞI. O yükle dimdik ayakta durmaktı. Dava arkadaşının ayağına basmadan, kırmadan, satmadan. Beraber yol aldığın kişinin kutsalına küfretmeden. Provoke etmeden, her ne olursa olsun haklıyı savunarak haksızın karşısında ezdirmeden. Gerektiğinde affetmeden. Ön planda olmaya çalışmadan. Kapalı kapılar ardında kulis yapmadan. Tevazuyu hiç bırakmadan. Davana riya katmadan. Adam seçmeden DİMDİK DURABİLMEKTİ .
Onun davası belliki ÜMMETTİ. Ne şan, ne şöhret. Ne bir gelecek kaygısı, ne bir çıkar hesabı. “KEFENİMİ GİYDİM” diyordu o ADAM. Selam olsun diyordu tüm İslâm başkentlerine. Kucaklıyordu hepsini davasıyla. Baş kaldırıyordu dünyaya. Topuna meydan okuyordu. O ADAM ve dünya 5’ten büyük diyordu her panelde.
Dava adami olabildik mi? Hep arkadan mı dolandık? Neden ortaya attık.? İtibarsızlaştırdık mı? Neyi paylaşamadık, neleri paylaştık? Istişare? Davadaşlık? Neyi dertlendik? Ümmet? Liyakat? Ahlak? Paylaşmak? Kucaklaşmak? Üretmek? …
Bu soruları uzun süre sormak. Anlamaya çalışmaktan davayı anlamak ama anlaşılamamak. Anlasan da kuralsızlıkta olmak. Oyalanmak. Ha başladık, başlıyacağız diye beklemek. Ama hep koşturmak. Herşeyi yarım bırakmak.
Belki de özü buydu; paylaşmaya, istişareye önem vermek, olayları RİVAYETLE değil daha çok sağlam kaynaklarla, vicdanla değerlendirip hakkaniyetle deklare etmeye çalışmak. Fikirleri paylaşmak. Tecrübesi ve bilgi birikimi daha fazla olan arkadaşlardan hiç kompleks yapmadan faydalanmak. DAVAYI kendi nefsani şehvetine alet etmemeye özen göstermek. Hiçbir istikbal kaygısı duymamak. Davadaşlarını kardeş bilip, hepsini görünce kucaklayabilmekti. Dava bir DİRİLİŞTİR, yeniden UYANIŞ’dır, haksızlığa DİK duruştur. Gönüldür dava, fedakarlıktır, sevgidir, koruyup merhamet etmektir. Korkmamak, hep benden verebilmek. Güce ve güçlüye dur diyebilmek. Hakkı savunabilmek kısacası DAVA.
15 Temmuz gösterdi ki, İnsan imanıyla ölümü öldürüyor. Davan haksa, haklıysan sen hep galip oluyorsun. Ama bu davanın gerçek sahipleri (mazlum Müslümanlar ve insanlık) bizlere hakkını umarım helal ederler. Hepsi kefenini giymiş beklerken… Bu dava sahiplerinin davası her vakit daim olacaktır. Ben davamda yine olacağım. Ama davamla…
Selam olsun ümmetin derdini dert edenlere. Kendi ihtiraslarını dizginliyenlere.
Selam ve Duâ ile, Saygılarımla,
Arife BEYHAN LİÈGE / Cheratte 21/09/2016