Dini özgürlüklerde Türkiye çıkışta
ABD hükümetine tavsiyede bulunmak amacıyla kurulan USCIRF raporlarına ilk kez 2008 yılında ‘gözden geçirilen ülkeler’ listesinde giren Türkiye bu yıl ‘diğer ülkeler ve izlenen bölgeler’ başlığı altında yer alıyor.
Raporun Türkiye bölümü, bazı din gruplarına yönelik uzun süredir devam eden kısıtlamaları düzeltmek adına son yıllarda birçok reform yapıldığı ifade edilerek başlıyor. Azınlıklara kamulaştırma bedelinin ödenmesi, başörtüsü yasağının gevşetilmesi, ders kitapları reformu ve artan eğitim fırsatları Türkiye’nin din özgürlüğü konusunda iyi yolda olduğunu ortaya koyduğu belirtiliyor.
Raporda Parlamento bünyesinde kurulan bir komisyonun anayasayı din özgürlüğü dahil olmak üzere insan haklarını daha çok destekleyecek bir şekilde yeniden düzenlendiği hatırlatılıyor.
Türkiye’de hala ibadethane mülkiyeti ve bakımı, ruhban yetiştirmek ve dini eğitim sağlanması gibi konularda kısıtlamaların devam ettiği ve hiçbir dini grubun tam yasal statüye sahip olmadığı dile getiriliyor . Bunun yanında 2008 düzenlenen Vakıflar Yasası kapsamında Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne azınlık mallarının iadesine konusunda yetki verildi. 2008 ve 2011 yılları arasında yaklaşık olarak 200 mülk dini azınlık vakıflarına geri verildi. 2011-2013 yılları arasında ise 300 (tahmini 1,5 milyar dolar değerinde) mülk daha buna eklendi. Ayrıca Vakıflar Genel Müdürlüğü üçüncü kişilere satılan en az 7 mülkün piyasa değeri üzerinden ödemesinin yapılacağını bildirdi.
ALEVİLERİN NÜFUSA ORANI YÜZDE 15-25 ARASINDA
Türkiye nüfusunun yüzde 15-25 arasını oluşturuyor. Son birkaç yılda Türk hükümeti Alevi toplumu ile sorunlarını görüşmek üzere ortak çalışmalar yaptı. Bununla birlikte Parlamento cem evlerini halen ibadethane olarak kabul etmiyor ve Alevilerin talep ettiği yasal finansal destek verilmiş değil.
Ayrıca Alevi toplumu İslam ile ilişkileri konusunda kendi içinde farklı görüşlere sahip, bu da ortak amaca ulaşmayı zorlaştırıyor. Örneğin bazı Alevilerin diyanet ile yakın ilişkiler kurmak isterken bazılarının ise kurumun feshedilmesi görüşünü savunuyor.
Sonuç olarak Türkiye’de hala ibadethane mülkiyeti ve bakımı, ruhban yetiştirmek ve dini eğitim sağlanması gibi konularda kısıtlamaların devam ettiği ve hiçbir dini grubunun tam yasal statüye sahip değil.
Azınlıktaki dinlere yönelik toplumsal ayırım ve nadiren yaşanan şiddet olayları, Türk toplumu ve medyasındaki antisemitizm ve Kuzey Kıbrıs’taki Türk askerlerinin varlığı gibi diğer kaygılar hala sürüyor.
USCIRF, ABD hükümetine din gruplarına tam yasal tanıma getirilmesi, Rum Ortodoks Ruhban Okulu’nun tekrar açılması ve Mor Gabriel Manastırı tüm arazisi ile birlikte iadesi dahil azınlıklara ruhban sınıfı yetiştirilmesi konusunda Türk hükümetini teşvik etmesini tavsiyeye devam edecektir. ABD’nin Türkiye’ye ve Kuzey Kıbrıs yönetimine azınlıktaki inanç sahiplerine ibadethane ve mezarlıklara ulaşım, kullanım, restorasyon gibi tüm konularda kısıtlamaların kaldırılması konusunda ısrar etmesi gerekiyor.
1998 yılından bu yana hazırlanan rapora Türkiye ilk olarak 2008’de ‘gözden geçirilen ülkeler’ olarak girdi. 2009’da ‘izleme listesine’ alınan Türkiye ilk kez 2012’de ‘özel kaygı duyulan ülkeler’den biri olarak gösterilmişti. Türkiye Dışişleri Bakanlığı, 2012 yılı raporuna sert tepki göstermiş ve yapılan açıklamada, “Bu rapor bizim için yok hükmündedir” ifadesi kullanılmıştı.