-
Yazarlarımız

Emine’nin sessiz çığlığı…


Mor çatı, feministler, kadın hakları, başkanlar, dernekler, vakıflar, komşular, arkadaşlar…

Haberlerden ve sosyal medyadan bir çoğumuzun cumartesi günü Liege’e bağlı olan Herstal’ de işlenen cinayetten haberi vardır…

Emine Yağmur ve annesi cumayı cumartesiye bağlayan gece, vahşi bir cinayete kurban giderek evlerinde boğazlarından kesilmiş olarak ölü bulundular.

Emine Yağmur; bir çok gurbetçi gelin gibi, Belçika’ya güzel ümitlerle ve hayallerle gelmişti.
1984 Giresun doğumlu olan Emine, 2005’ te bir gençle evlenip baba ocağından ayrılıp gurbete gelir. Bu evliliğinden bir oğlu olur. 2011’de eşinden ayrılır.
Silah fabrikası olan FN’de çalışan Emine, satın aldığı evde ikamet eder ve deyim yerindeyse kendi ayaklarının üzerinde durarak hayatına devam eder.
Evin tek evladı olan Emine, babası vefat ettikten sonra anacığını Türkiye’den Belçika’ya yanına getirir.

2016’da ise yeni bir başlangıçla bir sayfa daha açmak ister…
Hayatına son veren kişi ile tanışır…

Bu beraberlikten bir kızları olur ve henüz bu çocuk doğmadan ikili arasında anlaşmazlıklar ve şiddet başlar. Çocuk dünyaya geldikten sonra ise anlaşmazlıklar çoğalır ve çift ayrı yaşamaya karar verir.

İki kişi arasında tam neler oldu bilemeyiz. Fakat mayıs 2017’de Emine Herstal Polisine ilk şikayetiyle baş vurur. Eşi tarafından şiddet gördüğünü ve ölüm tehditi aldığını bildirir.
Polis ise dosyayı savcılığa sevk eder, savcılık dosyayı açıp araştırma yapar ve aldığı bilgilerden sonra mahkemeye çıkıp veya çıkmayıp kararı verir.

Emine bu zaman içerisinde 11 şikayette bulunmuştur. Hayati tehlikesi olduğunu da kendisine atılan mesajlarla polise kanıtlamıştır. Aslında sadece kendisi değil, onunla beraber yaşayan annesi ve oğlu da bu tehditlere maruz kalmıştır.

Emine’ye yakın olan neredeyse herkesin bu tehditlerden ve yaşadığı korkulardan haberi vardı …
Fakat Emine ve annesi yalnızdı, başlarında bir erkek yoktu. Karşılarındaki caniye “sen bizim kadınlarımızdan ne istiyorsun, haddini bil” diyebilecek arkaları yoktu; bir baba, bir abi…

Kendi kendime soruyorum, toplum olarak çok mu duyarsız olduk? Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın misali…
Peki bu öldürülen kadınlarımız bizden yani ailemizden biri olsaydı?..

Resmî makamları suçlamak çok kolay, peki biz Türk toplumu olarak ne yaptık? Emine’nin bir şahide ihtiyacı olduğunda kim gitti? Katil evinin etrafındayken, yardım istediği kişiler neler yaptı?
Tercümana ihtiyacı olduğunda, gönüllü olarak kaç kişi gitti?…

Bizim kültürümüz, törelerimiz, sosyal dayanışmada örnek yaşam tarzımız yok muydu. İnançlarımızı, geleneklerimizi artık unuttuk mu? Yoksa fırsata çeviremiyeceğimiz konuları rafa mı kaldırdık?

Komşusu açken, tok yatamayan bir toplumdan, aman canım nemelazımcı bir topluma mı evrildik. Ya da öyle olduk.

Bizim toplumumuzun AKİL adamları vardı. İyiyle kötüyü ayırt eden, mazlumun yanında olan. Sabrı tavsiye edip yol gösteren. Topluluklarımız vardı hayrı tavsiye edip, toplumumuzun düzeni için uğraşan.

Acaba şimdi ne durumdayız. Nerede bu aklı başında AKİL adamlar? Nerde o toplumun düzeni için uğraşan topluluklar kurumlar?

Herhalde ki AKİL adamların yerini AKLI EVVEL’ ler, liyakatı olmayan fırıldaklar aldı. Toplum yerine günlük çıkarları için göz boyayan kendisine verilen bir rolü niye taşıdığını anlamayıp rol yapmaya çalışanlar almış olmalı…

Bunları sormak için çok geç. Artık bir Emine yok, kızını gurbette yalnız bırakmamak için yurdunu terkeden bir anne yok.
Fakat ikinci bir Emine vakası yaşanmaması için, bizler varız.
Toplum olarak, üzerimize düşeni yapmalıyız.
Dernek, kurum, arkadaş, komşu olarak bu tür olaylarda sessiz kalmamalıyız.

Gariban kadının sessiz çığlığına kulak vermeliyiz…

Saygılarımla,

Arife Beyhan
28 mart 2018
Liège

Arife BEYHAN

1979 yılında Liège'de doğdu ve 5 kız çocuklu Karamanlı bir ailenin 3’üncü kızıdır. Evli ve iki çocuk annesidir. Fransızca, İngilizce ve flamanca bilmektedir ve bir mağazada satış müdürüdür.
Başa dön tuşu