Erdoğan’ın Üslubana Tepkiler Artıyor
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın nefret söylemi içeren ifadeleri kamuoyunda tepkiyle karşılandı. İnsan Hakları Gündemi Derneği Başkanı Günal Kurşun, Başbakan’ın kullandığı dilin nefret söylemi olduğunu, ‘halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve teşvik suçu’ kapsamına girebileceğini söyledi.
Taraf gazetesi yazarı Hayko Bağdat, twitterda “En muhafazakar hükümet döneminde İslam alimlerine en ağır hakaretler ediliyor. Kemalist ordu bu kadar küfretmedi arkadaş.” görüşlerini paylaştı.
Gazeteci-yazar Yavuz Baydar, “Ülkeyi yöneten kişi, Mesul davranmalıdır. Ne olursa olsun yurttaşların, insanların inançları veya inançsızlıkları ile alay edemez, aşağılayamazsınız. Bir yönetici, halkın bazı kesimlerine hakaret yağdırma hakkına sahip değildir. Çok endişeliyim, bunun sonu iflah olmaz kutuplaşmalara gidiyor.” dedi.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın son dönemde üslubu gittikçe sertleşiyor. Erdoğan’ın ‘Haşhaşi, hain, örgüt’ gibi ifadelerine tepki gösteren Avrupalı Liberallerin önderi Graham Watson, bu sözlerin nefret söylemi olduğunu belirtmişti. Erdoğan, bu kutuplaştırıcı söylemi dün de sürdürdü. Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlenen ‘Yüzyılın İslam Kültür Hizmeti Onur ve Hizmet Ödülleri’nde yaptığı konuşmada, “Bu millet, içi boş, kalbi boş, zihni boş alim müsveddelerini bünyenin virüsü reddettiği gibi reddetmiş ve tarihin çöplüğüne mahkum etmiştir.” dedi. Bu ifadeler kamuoyunda tepkiyle karşılanırken, aydınlar da nefret söyleminin suç olduğuna dikkat çekti. Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu, siyasetçilerin ihtilaflara ne amacıyla olabilecek konuşmalar yapmaktan kaçınmaları gerektiğinin altını çizdi. Yrd. Doç. Dr. Günal Kurşun da nefret suçuna giden yolun nefret söyleminden geçtiğini söyledi. Türkiye Cumhuriyeti’yi kutuplaştırmaya götüren söylemlere tepki gösteren akademisyen ve yazarların görüşleri şöyle:
İnsan Hakları Gündemi Derneği Başkanı Yrd. Doç. dr. Günal Kurşun: Kullanılan dil ve sözcükler zaman zaman nefret söylemini bulan, hatta onu da aşan eski Türk Ceza Kanunu’nun Ünlü 312. maddesi bulunan ‘halkın kin ve düşmanlığa tahrik teşvik suçu’ yeni TCK 216. maddesi kapsamına girebilir. Başbakan olarak bir söylüyorsa bu özellikle Ankara’ya uzak çevrelerde 10 olarak algılanır. ‘Saldırın, vurun, kırın’ şiddet davetsıdır. Bu son açıklamalardan sonra Örneğin Başbakan da ‘haşhaşi’ dedi, ‘Hizmet Hareketi’nin hepsi haşhaşi’ deyip saldırıda bulunursa, bu kişinin kimliğinden ötürü gerçekleşmiş bir saldırı olacağı amacıyla nefret suçu halini alır. Dilerim bu tür şeylerle karşılaşmayız. Türkiye Cumhuriyeti’de nefret suçları yasasına ihtiyaç duyduğumuz daima ifade ediyoruz.
Yeni Asya Gazetesi yazarı Cevher İlhan: Başbakan’ın örgütten, paralel Binalanmadan, kumpastan, komplodan, haşhaşiye kadar uzatması ve hiçbir ehli sünnet ve hiçbir Müslüman’a yakışmayacak halde böyle bir sıfatı yakıştırması, demek ki daha önce 28 Şubat’ın yapamadığı, 12 Eylül’ün yapamadığı, darbelerin ve ara dönemlerin dayatmalarla yapamadığı dini cemaatlere ve dini gruplara karşı, mevcut siyasi iktidar üzerinden bunları tasfiye etme, bunları yaralama, bunları mahkûm etme ve bunları devreden çıkarma, bunları fişleyip bir nevi cezalandırma operasyonunun devamı olarak görüyorum. Bu tavır hiçbir halde demokratik bir devlete, demokratik bir üsluba, siyasi bir akla yakışmıyor. Ne yazık ki Türkiye Cumhuriyeti’de kamplaşma ve kutuplaşma bu çerçevede hükümet yanlısı, hükümet karşıtı insanları provoke etme, ajite etme hareketinin devamı olarak görülüyor.
Galatasaray Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu: Nefret suçları normal cezai suçlardan daha ağır suçlardır. Toplumsal adalet, barış ve huzurun sağlanması, dezavantajlı grupların hukuka bulunan güvenlerini yitirmemesi açısından nefret suçu faillerinin cezalandırılması gerekiyor. Avrupa Birliği (Avrupa Birliği) üyesi ülkelerin büyük bir çoğunluğu nefret saikiyle işlenen suçları ya ceza kanunlarına genel bir ağırlaştırıcı hükümle veya ayrı bir nefret suçları yasası çıkarmak suretiyle farklı hükümlere tabi kılar. Nefret suçlarının, farklı bir muameleye tabi tutulması gerektiği AİHM’nin değişik kararlarında da dile getirilmiştir.
İlahiyatçı-Yazar Cemil Tokpınar: İnsanlarımız arasında sevgi, hoşgörü ve kardeşliği yok etmeye ne amacıyla bulunan üzücü, kırıcı, suçlayıcı ve incitici her türlü ifadeden kaçınmalıyız. Başta ülkeyi yönetenler, cemaatlerin veya gönüllü teşekküllerin temsilcileri, medya organları olmak üzere toplumun her ferdinin olağanüstü hassas ve dikkatli olması gereken günleri yaşıyoruz. İster doğrudan hedef alınsın isterse üstü kapalı, muhatap belirtilmeden kinaye yoluyla Binalsın aramızdaki kardeşliği ve sevgiyi soğukluk, ayrışma ve nefrete dönüştürecek her türlü söz, yazı ve davranıştan kaçınmalıyız. Birlik ve beraberliğimizi bozabilecek bu tür eylemler, iç ve dış düşmanlarımızın menfaatlerine hizmet ettiği gibi, ülkeyi maddî ve manevî ileri götürecek işlerimizi yapmaktan da alıkoyar. Neticede enerjimizi boş yere tüketiriz ve hepimiz kaybederiz.
Gazeteci-yazar Yavuz Baydar: Ülkemizde nefret söylemi hep vardı. Çünkü dünya ve dış çevre algılaması hep ‘bizden’ veya ‘bize karşı’ üzerine kurulu. Bizde farklılıklara hep saygısızlık ve anlayışsızlık da egemen olmuştur. Bunun Ana üreticisi var: siyasiler ve medya. Medyanın hali ürkütücü. Çünkü son dönemde özellikle marjinalde yer alan bir şeriatçı eğilimli gazete, Kürt-Ermeni-Batılı-liberal vs her türlü farklı olana karşı tam manasıyla nefret söylemi üretim merkezi haline geldi. Başbakan da adeta bunu cesaretlendirircesine söz konusu gazetenin temsilcilerini hep yanında uçağında sağa sola gezdirdi. Esas problem da belki burada. Ülkenin güçlü ve rakipsiz görünen yöneticileri, bu gücün verdiği, gitgide kabaran bir cüretkarlıkla, kendilerine yardım vermeyen kesimleri aşağılamayı, küçültmeyi, onurlarını kırmayı, negatiflik üzerinden yaftalamayı alışkanlık haline getirdiler. Bunun başını maalesef Başbakan çekiyor. Dedikoduya bayılıyor ve kulaktan dolma, sağdan soldan duyma, aslı astarı belirsiz söylentiler üzerinden bu kesimleri saf kalabalıklar karşısında deyim yerindeyse çekiştiriyor, Fenalüyor. Bunu 2011 seçim kampanyasında ‘öteki’ ilan ettiği Kürtlere karşı yapmış, onları ‘zerdüştlük’le, ‘ateşe tapmakla’ suçlamıştı. Şimdi Hizmet hareketi mensuplarını aynı halde Haşhaşin yaftalamasıyla düşmanlaştırmak peşinde. Hatırlayın, gezi olayları sırasında protestocu gençlere de habire ‘çapulcular’ demişti. Ayrıca, son TÜSİAD örneği de gösterdi ki nefret repertuvarında baş köşeyi ihanet ve vatan hainliği tutuyor. Esas ürkütücü bulunan durum bu. Kimseden buna ses çıkmaması da hazin; sivil toplumun hala zayıflığını gösteriyor. Ülke yönetimi sorumluluğunu taşıyan kişi, Mesul davranmalıdır. Ne olursa olsun yurttaşların, insanların inançları veya inançsızlıkları ile alay edemez, onları aşağılayamazsınız. Bu en azından ayıptır. Bir yönetici, eleştirilere kızabilir, ama halkın bazı kesimlerine hakaret yağdırma hakkına sahip değildir. Üslubuna dikkat etmek zorundadır. 17 Aralık sonrası maalesef nefret söylemi yanlış dil yolunda ısrar yüzünden normalleştirilmeye başladı. Ben çok endişeliyim, çünkü bunun sonu iflah olmaz kutuplaşmalara gidiyor.
Taraf Gazetesi yazarı Hayko Bağdat: En muhafazakâr hükümet döneminde İslam alimlerine en ağır hakaretler ediliyor yahu. Kemalist ordu bu kadar küfretmedi arkadaş. Bir ülkede milyonlarca vatandaş, “Başbakan benden nefret ediyor” diye hissediyorsa o ülkede huzur kalır mı?
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, nefret söylemini şöyle tanımlıyor: Irkçı nefret, yabancı düşmanlığı ve hoşgörüsüzlüğe dayalı diğer nefret biçimlerini yayan, teşvik eden, savunan ya da haklı gösteren her tür ifade biçimi. Hoşgörüsüzlüğe dayalı nefret, saldırgan milliyetçilik ve etnik merkeziyetçilik, ayrımcılık ve azınlıklara, göçmenlere ve göçmen kökenli kişilere karşı düşmanlık yoluyla ifade edilen hoşgörüsüzlüğü içermektedir.
Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT), nefret suçunu şöyle tanımlıyor: Mağdurun, mülkün ya da işlenen bir suçun hedefinin, gerçek veya hissedilen ırk, ulusal ya da etnik köken, dil, renk, din, cinsiyet, yaş, zihinsel ya da fiziksel engellilik, cinsel yönelim veya diğer benzer faktörlere dayalı olarak benzer özellikler taşıyan bir grupla gerçek ya da öyle algılanan bağı, bağlılığı, aidiyeti, desteği ya da üyeliği nedeniyle seçildiği, kişilere veya mala karşı suçları da kapsayacak halde işlenen her türlü suçtur.
Zaman