NERELİSİN DİYE SORMA HEMŞERİM? BEN, GÜZEL KÖYLÜYÜM

Aktif.be okuyucuları, 2014’e merhabalar…
Sizinle tekrar beraber olmaktan mutluluk ve kıvanç duyuyorum, yine sizlerle duygularımı paylaşmaya devam edeceğim, her zaman acı gerçekler değil birazda tatlı hayallere ne dersiniz? Biraz acı, biraz da tatlı olsun bu kez, acı bir Güveç yemeğimizin ardından tatlı bir ekmek kadayıf misali ya da Afyon kaymağı da olabilir, ne kadar da özlemişim.
Geçen aydaki yazdığım makale için (Gurbetimiz Sıla Sılamızda gurbet ‘mi oldu?), bazı abilerim bana o yazıyı tercüme etmemi istediler ki mesaj Belçikalı arkadaşlarda ulaşsın diye. Yoğun istek olursa neden olmasın dedim, yalnız tercüme edilince ayni duyguları aktarmak biraz zor olabilir. Bütün isteklere belki cevap veremem, elimden geldiği kadar, istenilen konuları kaleme almaya çalışacağım.
İsteklerden biri “Toplum içinde gruplaşmalar”, bu konu hakkında gözlemlerimi sizinle paylaşmaya çalışacağım, gruplaşmalar son yıllarda toplumumuzda daha çok yer almaya başlamış durumda. Biliyorsunuz ki, Türkler Belçika’ya ilk geldiklerinde kendilerine en yakın olan kardeşleri, akrabası, köylüsü, hemşerisi ile iletişim kurmaya başlar ve sonra toplumla bir araya gelir, toplumdan sonra “Sosyete” ile iletişim kurar. İlk etapta, gruplaşma konusunu “hemşericilik” ile sınırlandıralım, zaman zaman bu tip fenomenler toplum içinde ayrımcılığa sebep olmuştur.
Bu ayrımcılık “ Hemşericilik “ olabildiler, sizlere örnekler verebilirim “ Afyonlu (Emirdağlı), Eskişehirli, Kırşehirli, Yozgatlı, İstanbullu, Bursalı,…”. Belçikalının umurunda mı, bizim Emirdağlı, Yozgatlı, Kırşehirli, vb… olmamız? Belçika’nın gözünde Türk’sün! yani yine yabancısın, yine yabancısın…, hatta ve hatta Müslüman olduğumuz için Arap milletiyle sürekli karıştırırlar…
İlk gelen nesil hemşericilik konusuna fazla düşünecek vakitleri olmamıştır belki, herkes tek bilek tek yürek olmuş, canini dişine katarak “3-5 sene çalışayım şu Belçika’da, tekrar memlekete dönerim mantığıyla yola çıkmışlar, ev yaptırırım, tarlalar alırım, traktör alırım, vb…” O dönemler, göçün ilk 15 yıllarında, ortak noktalar bunlardı, objektifler ayniydi, hemşericilik milliyetçiliği ön plana fazla çıkmazdı, ekonomik durumu düzeltip tekrar memlekete dönmekti hedefleri. Yıllar geçtikçe çocuklar büyüdüler, okula gittiler, evlendiler,… İlk nesil ve hatta ikinci nesil büyükleri “Dede” oldular, geri memlekete ebediyen dönemediler. Bir atasözü “ Evdeki hesap çarsıya uymadı”
“ Hemşericilik” gruplaşmaları toplum ’da yerini almıştır ve o yerini korumaya devam ediyor, ister istemez bölgesel milliyetçiliğe doğru toplumu itmiş olabilir, yıllar geçtikçe, birlik beraberlik pesindeyken, bölgesel milliyetçiliği atlattık zannederken bir başka gruplaşmalar ortaya çekti, bu gruplaşma Belçika’da doğup büyüyenler ve sonradan Belçika’ya gelen kardeşlerimiz arasında. Aramızda hiç bir fark yok aslında, farklılığı kendimiz getiriyoruz, farklı düşünüyor olabiliriz, ayni ortamda büyümedik, ayni okullarda okumadık, hayat projemiz farklıda olabilir, iletişim eksikliği olduğu kesin… Bu iki grup arasındaki iletişim eksikliği nedeniyle, bazen ön yargılar birbirimizi yakınlaştırma konusunda zorlandırıyor, birileri derki: “bunlar bisküvi, çikolata çocukları” diğerleri de derki: “bunlar Dağ’dan inme sonradan görme”, Nere varılır böyle önyargılarla, stereotipilerle? Söyleyin Allah askına? Bunları aşmalıyız arkadaşlar, aşacağız da kısmet olursa, birbirimiz iterek bir yere varamayız, varamıyoruz da.
Bildiğiniz gibi Belçika’da bizler (Türkler) azınlığız, diğer azınlıklarla kıyaslarsak en disiplinli toplum, Türk toplumudur. Söyle düşünüyorum da yoksa kendimizle çok sert mi davranıyoruz, belki de her şeyin en iyisi olmaya çalışıyoruz “ “Mükemmel olmak gibi”. Mükemmel olmak kolay is değil. Bowen’in dediği gibi “Mükemmel insan yoktur, eğer isteklerimizden vazgeçebilir. Hatalarımızı kabullenir ve insanlara yaklaşırsak belki mükemmele de yaklaşırız.
Bir Türk diğer bir Türk’le karşılaştığında, ilk sorduğu soru NERELISİN? Diğer kişi memleketinin ismini söylediğinde, o memlekete göre de ön yargılar olabiliyor. Artık bundan sonra, bende demek istiyorum, Bana Nerelisin diye sorma hemşerim, Ben güzel köylüyüm”. Ayağımın bastığı her yer benim köyüm ’dür, Dünya bir köydür, Hayat ise bir tiyatro, fakirler oyuncular, zenginler izleyiciler… Batılı tarihçilerin Barbar dedikleri, Türk tarihçilerinde yere göğe sığdıramadığı Hun imparatoru büyük hakan Attila’nın sözleri geldi aklıma “At’ımın ayak bastığı her yer benim toprağımdır”, benimde ayığımın bastığı her yer benim köyümdür hemşerim. Bana Nerelisin diye sorma hemşerim, ben güzel köylüyüm.
Saadete geleyim, birlik beraberlik diyoruz, şahsi sorunlar bir kenara, içimizdeki gruplaşmaları aşamamışız ki birleşelim, birleşmekte ne yazar? Demek istemiyorum, çünkü pozitifliği kaybetmemek gerektiğini düşünüyorum, her şeyin üstesinden gelecek kapasitemiz var, yeteri isteyelim.
Etrafımızdaki manevi zenginlikleri fark etmememiz de soru işaretleri birikiyor insanın kafasında. 50. yıl önce büyüklerimiz Belçika’ya gelmeseydi ve bizler memlekette (köy, kırsal kesimler ’de) kalsaydık, acaba başka bir Kültüre sahip bir insanla karşılaşır mıydık ( Belçikalı, Faslı, Arnavut, Afrikalı, Rus, çeçen…), aslında bu büyük bir zenginliktir, gözle görünmeyen ama içinde insani değerleri taşıyan çok ama çok büyük bir zenginliktir. Birden 2008 yılında düzenlediğimiz bir etkinlik geldi aklıma “Türk Kültür Haftası”. Namur’lu kardeşlerim, abilerim iyi hatırlar, o etkinlikte çeşitli milletler bir araya gelmişti, her şey çok muazzamdı, açılış gününde bir Türk abimizle bir Afrikalı arkadaşın konuşması bir haydi ilginçti. Afrikalı Türk abimize söyle bir söz söyledi: Sen bana bir meyve verirsen, bende sana bir meyve verirsem, ne sen bir şey kazanmış olursun, ne ben bir şey kazanmış olurum, sadece meyveleri değişmiş oluruz, AMA “ Sen bana kültürenden/dilinden bir şey öğretirsen, ben de sana kültürümden/dilimden bir şey öğretirsem, hem sen bir şey kazanmış/öğrenmiş olursun, hem ben bir şey kazınmış/öğrenmiş olurum” ikimiz ’de kazançlı çıkarız bu diyalog sonucundan. Şu güzelliğe bakin! Maalesef bu güzellikleri görmeyecek kadar ’da kör olabiliyoruz…
Onun için nerelisin diye sorma hemşerim, ben Güzel Köylüyüm…
Hayaller sinir tanımıyor, asacak çok dağlar var dostlar, her şeyin üstesinden geleceğimize inanıyorum.
Büyüklerimin ellerinden, küçüklerimin gözlerinden öpüyor, hepinizi saygı ve sevgi ile selamlıyorum.
Saygılarımla,
Rahmi Gürsever