Özgür olmak, özgür yaşamak! (Altın Kalem yazıyor)
Ne kadar özgürüz şu kısacık anlamsız dünyada? Aslında anlamı çok büyük ama anlamsızlaştıran bizleriz. Cezaevlerinde bir hiç yerine yatanlar ne kadar özgür? Dışarıdayken hangi birimiz bunun farkındayız? Bir şeyleri anlayabilmek için illa kaybetmek mi gerekiyor? Avrupa’nın Başkenti Belçika’da kim ne kadar özgür? Köprü altlarında yatacak boşta olsa bir evi olmayanlar mesela? Ne kadar alabildi özgürlüğünden bu dünyada, belki de bir zamanlar çok zengindi. Belki de ağaydılar belki de paşa! Ne fark ediyor şuanda evsiz sokaklarda yaşıyorlar. Ne kadar özgürüz bu dünyada? Kıymetini bilmediğimiz onlarca kayıp senelerimiz var ki, kaybetmeden anlayamama özelliğimizden fark edemedik.
Huzur evlerini hangi gün düşündük akıl ettik? Şu ömrümüzün hangi kısacık vaktini onlara feda ettik? Onlarda bir zamanlar gençti! Onlarda çalışıyordu! Onlarda fark etmedi! Şuanda dört duvar arasında ölümün geleceği günü bekliyorlar. Kiminin ne çoluğu soruyor nede dostu. Bir hiç gibi paçavra gibi atıldığı yerde ufakta olsa hiç olmayacağını bildiği halde beklemeye devam ediyorlar. O yorgun güçsüz bedenleriyle. Hiç düşünmedik bir gün acaba bir gün bizde girecek miyiz cezaevine? Allah uzak tutsun oradaki kardeşlerimize biran önce çıkmaları için dua ediyoruz. Fakat bu başka! Kendimizi orada görmemek için kaç neden sayabiliriz? Hiç bir nedenimiz yok. Sokakta kalmış evsiz, kimsesiz, sokakta yatan birinin yanına oturup hiç düşündünüz mü kendinizi? Olmayacak bir şey diyebilir miyiz? Belki de o beğenmediğimiz köprü altlarında bile yer bulamayacağız, neden elimizdekiler için şükür etmiyoruz? O insanlarda bir gün mal mülk sahibi olamazlar mıydı? Onlarda sıcak bir ev sıcak bir çorbayı en az sizler kadar seviyorlarken hayat, onlara bu şansı tanımadı.
En azından şuan onlar evsiz ve kimsesiz. Hiç kimse zahmet edipte bilmedi, görmedi, duymadı, duymayı da hiç istemedi. Belki de sizin kaderinizde huzurevi vardır… Azıcık daha sabır gerektiriyor çünkü ölümü beklerken çok ama çok sabırlı olmak gerekiyor. Kim garanti eder orada bir köşede bizim için bir yer olmadığına? Yapmaz hiç kimsenin çocuğu değil mi en azından bizimkiler hayatta yapmaz diyorken birde bakmışız ki orada yerimizi almışız. Neden o günü yaşamak istemez kimse? Çünkü o yükü kaldırmak çok zordur. Düşüncesi bile korkunçtur!!! Ama biz o insanları o gerçeğin içinde kendi korkularıyla UNUTUTTUK! Kendi kendilerine şuanda eski günleri düşünüp gözyaşlarına boğulan niceleri annemiz babamız var. Hiçbir şey gelmiyorsa elimizden en azından düşünmeye değer bir konu olduğunu düşünün bu bile yetecektir onlara.
Nasıl cezaevindekileri unutup en ufak bir durumda ahkâm kesip oraya buraya atlanıyor. Fakat oradaki kader mahkûmlarını azda olsa düşünseydik oradaki insanların sayısı çok azdı. Bir hiç uğruna yıllardır orada yaşayanları düşünseydik ya. Sonrasında pişman olmayalım, fark edip fark ettirelim. İş işten geçtikten sonra kayıplar telafi edilmiyor. Kısa ve anlamsız bir ömür değil. Kısa ve anlam dolu bir hayat için önce kendimizi sonrada çevremize fark edelim fark ettirelim. Sağlıkta kıymetini bilmediğimiz unsurlardan birisidir. Hastanelerde şuanda dünya genelinden bahsedersek milyonlarca nakil bekleyen insan var. Onlarınki de bir umut, güzel gelecek bir haber bekliyorlar.
Milyonlarca kişi aynı cevabı beklemekte ve şuanda büyük acılar çekerek hastanede bekleyen insanlar var. En azından sağlıklıyken kıymetini bilmemiz gerekiyor. Fakat har vurup harman savurmak daha güzel göründüğü için bizler bunu kullanarak devam ediyoruz hayatımıza. Neden kıymetini bilemiyoruz sağlığımızın? Neden sağlığımız yerindeyken kıymetini bilmemek için ısrar ediyoruz? Özürlü ablalarımız abilerimizden şanslısın onlar ne yapacak peki? Onlar istemez miydi görebilmeyi? Duyabilmeyi? Yürümeyi ve konuşabilmeyi? Dünyaya gelirken kim bunun pazarlığını yapabildi? Kimse. O halde bu güzelliğin hakkını verelim.