Suriye’deki Kördüğümün Faili Ülkeler?
Suriye’deki Kördüğümün Faili Ülkeler?
Doç. Dr. Gökhan Bacık, Esed zulmünün 2.5 yıldır niye sonlandıralamadığını açıkladı: Rejim ayakta kalmak için iki türlü kaynak kullanıyor. Küresel stratejik korumayı Rusya’dan alıyor ama silah, insan gücü, para gibi şeyleri Irak ve İran’dan alıyor.
Türkiye acil çözüm istiyor fakat müttefikler aynı pozisyonda değil. Rusya nedeniyle ilerleme sağlanamıyor. Ortadoğu’da Türkiye dahil asabiye sorununu aşabilen tek bir ülke yok…
Zirve Üniversitesi Ortadoğu Araştırmalar Merkezi Başkanı Doç. Dr. Gökhan Bacık, Başbakan Erdoğan ile ABD Başkanı Obama arasında hafta içinde yapılan görüşmede, Suriye ile ilgili gelinen noktayı değerlendirdi. Bacık ile Suriye’deki rejime destek veren Hizbullah, İran, Rusya ile rejim karşıtı Batı’nın pozisyonu konuşuldu. Bacık, Suriye krizinin çözüm sürecine olası etkilerine dair görüşlerini de paylaştı.
* Bölgede yaşananlar, çözüm süreci birlikte değerlendirildiğinde, yeni ilişkilerin şekillenme eğilimi nereye doğru?
Genel olarak, Suriye’deki PYD ve benzeri Kürtler’in jeopolitik durumu ve diğer dinamikler Kürtler’i ve Türkler’i birbirine yakınlaştırıyor. Arap Baharı’nın karmakarışık hale getirdiği coğrafyada doğal partnerimiz Kürtler. Bir Barzani türü Kürt siyaseti var, geleneksel ve kabileci. PKK’da ise beğenelim beğenmeyelim kabile yok, modern bir dil var. Kökeni Türkiye’de olan Kürt hareketinin ürettiği, bireyselci, modern dinamizm Barzani’den farklı. Aşiret yok. BDP’nin modernist dili Barzani’yi bile negatif etkileyebilir.
HİZBULLAH ETKENİ
* Hizbullah niye Suriye’de?
Hizbullah ve İran, “Şam’da Esed rejimi var, bu bizim partnerimiz, sorun yok” diye düşünür. O rejim sıkıntıya girdiğinde B planını uygular, “Esed düşse bile bazı havzalar benim etki alanımda olsun” der. Lübnan sınırından İran’a doğru giden alana başka bir ülkenin girebileceğini düşünebiliyor muyuz? Esed de buna uyum sağlar. Ortadoğu’da devletleri aşan, mesela Şiilik gibi sadakat sistemleri var. Şiiler, bazı Türk Aleviler, Suriye’deki Nusayriler, Caferiler, yani büyük bir demografi, olup bitenleri varoluşsal savaş olarak algılıyor. Biz aslında sadece Esed rejimi ile değil onların hassasiyetleriyle de muhatap oluyoruz. Bugüne kadar Suriye’de 50 bine yakın Alevi de öldürüldü. Hizbullah, “Esed rejimi ile bu işler olmuyor” dediğinde, Suriye’ye fiilen kasaba kasaba, havza havza girer. Esed yıkılsa bile bu etkiyi biz görürüz.
* Ne gibi?
İran’a uzanan bir karmaşık “network”e sadakati var. Birçok Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı başka ülke için ölmeye hazır, burada bir problem var. Türkiye’den çıkmış, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ama adam Esedci. Ortadoğu’daki devletlerin yönettiği alanlarda o devletlere değil başka ülkelere sadık insanlar vardır.
* Mezhepsel aidiyet, vatandaşlığın önüne mi geçiyor?
Ortadoğu’da Türkiye dahil asabiye sorununu aşabilen tek bir ülke yok. Kriz anında insanların vatandaşlık kimliği değil asabiye duyguları çalışmaya başlıyor.
* Türkiye, Suriye politikasında tek başına mı kaldı?
Rejimi değiştirmek için mücadele eden iki grup ülke var. Esed ile mücadele eden, ABD ve AB’nin içinde olduğu büyük koro daha ziyade dolaylı şeyler yapıyor. Etkin muhalefet yapan Türkiye ve Katar. Mısır dahi bu etkin segmentte değil. Esed karşıtı büyük bir koro var ama ön cepheye kimse çıkmıyor. Buna karşılık Suriye’deki rejim ve Esed taraftarı koro küçük ancak ön cephe kalabalık. İran, Rusya, Hizbullah… Bizim seyircimiz çok sahada zayıfız, karşı tarafın seyircisi az ancak sahada güçlü.
* Rejim karşıtı koro da krizi çözecek bir formül bulamıyor galiba.
Suriye konusunda “Esed gitsin de ne gelirse gelsin daha iyi” diyenler ve “Esed’den sonra daha kötü de olabilir” görüşünü dile getirenler var. Onlar Afganlaşma gibi bir durumun ortaya çıkmasından kaygılılar.
Bu kaygı haklı mı?
El Kaide, Nusra cephesi gibi 10’a yakın örgüt var, bunları küçümsememek gerekiyor. Aslında bir açıdan Cezayir, Mısır hatta Suudi Arabistan gibi ülkeleri dahi bu gibi gruplar ürkütüyor. Türkiye’de El Kaide, Nusra cephesi gibi yapılardan bahsedince bazen hafife alınıyor ancak El Kaide’nin en büyük eylemlerini yaptığı şehirlerden birisi de İstanbul. Bazı örgütler dönüşür bazı örgütler dönüşmez, El Kaide dönüşemez yahut bunun dönüşmesi için epey bir süre gerekir, şartların ciddi biçimde değişmesi gerekir. Suriye’de dönüşmesi imkânsız bazı örgütlere bir yaşam alanı mı doğuyor sorusunu tartışmamız gerekiyor.
Türkiye’nin karşısına İran uzantılı örgütler çıkabilir
Suriye’de 2.5 yıldır yaşanan krizinin, Türkiye’deki çözüm sürecine etkilerini anlatan Bacık, “Suriye’nin istikrarsızlaşması sonucu İran’ın ürettiği uzantı gruplarla muhatap olabiliriz” dedi
* Esed gitsin rejim kalsın seçeneğiyle sorun çözülebilir mi?
Bu nasıl olacak? Askeri olarak yenilmeyen Şam rejimi diplomasiyle ikna edilebilir mi? Amerika ve Rusya’nın diplomasi çabalarıyla gelinen durumu Şam rejimi kendisinin bir zaferi olarak görüyor. Şimdi bir geçiş olursa, Esed gitse bile rejimin ne olacağı sorun. Rusya katiyen burada rejimin tasfiyesini istemez. Bu durumda ortaya ancak uzun süreli ve coğrafi bölünmeli bir çözüm çıkar. Bir çözüm planı var ve muhalif askerler gücü paylaşmak için Şam’a geliyor. Böyle bir şey mümkün olabilir mi? Çözüm denilen şey, burada bir tür bölünme anlamına gelecektir. Sonra muhalefet ne diyecek bu çözüme? “Hadi biz Cenevre’de çözüme ulaştık tasınızı tarağınızı toplayın gidin” derseniz, El Kaide size ne diyecek? Nusra Cephesi ne diyecek? Bunlar popüler örgütler, daha bir sürü örgüt de var onlar ne diyecek?
PARADOKSAL ETKİSİ VAR
* Suriye krizinin, Türkiye’deki çözüm sürecine bir etkisi olabilir mi?
Suriye’den Türkiye’ye bu kadar risk arttıkça çözüm sürecinde denge kimin lehine değişiyor, başta kurulan denge nasıl etkileniyor sorusuna cevap bulmamız gerekiyor. Paradoksal olarak Suriye meselesi Türkiye’ye basınç uyguladıkça PKK’nın “pazarlık gücü” artar. Suriye krizi sebebiyle sorun yaşarken bir de PKK’nın hareketlenmesini istemezsiniz. Hükümet bunun farkında ve tedbirler alarak süreci sıkıntıya sokmamaya çalışıyor. PKK için Suriye’de başka yerlerde neredeyse sonsuz alternatif hareket alanları doğuyor. PKK ile görüşmeler boşlukta olmuyor, Suriye’nin de etkilediği alanda oluyor.
*Türkiye-İran ilişkilerinde bir değişim bekliyor musunuz?
Türkiye-İran ilişkileri ilginç bir döneme giriyor. Türkiye’nin İngilizce “proxy” dediğimiz ve Türkçe’ye “vekil, uzantı” diye çevirebileceğimiz örgütleri yok denecek kadar az. Çok zorlasak Kürdistan özerk bölgesi uzantı olarak belki bir ölçüde kabul edilebilir. Ancak İran’ın çok sayıda proxy örgütleri var, Hizbullah’ın bir lideri Suriye’de harekete geçmek için “Hamaney’in emrini bekliyoruz” diyor.
Prestije önem vermezler
* İran, Esed’le birlikte prestij kaybetmiyor mu bölgede?
Böyle uzantı örgüt kullanan İran gibi ülkeler prestije çok önem vermez, kaybedip kaybetmemek çok umurlarında olmaz çünkü proxy ile iş yapar. Onlar, “Filan ülkede benim adamlarım ne yapıyor” diye bakar. O nedenle “İran Suriye’de prestij kaybediyor” gibi endişeleri Tahran’ın fazla ciddiye aldığını düşünmemek lazım. İran, birbiri ile rekabet eden yüzlerce farklı kurulun yönettiği, kurullar, çelişkiler ülkesidir ama Fars milliyetçiliği ile kaynaşmış rejim bu çelişkileri yönetir, bundan istifade eder. Türkiye’de İran lehine de aleyhine de olurken “Hangi İran” sorusunu sormak lazım. Bu soruyu sormazsak İran’da, orada burada bir çok alakasız grupla süreklilik arz etmeyen bir ilişki türü meydana getiririz.
* “Alakasız gruplarla ilişki türü” derken kimleri kastediyorsunuz?
Mesela, uzun bir süre Suriye’nin istikrarsızlaşması sonucu İran’ın ürettiği uzantı gruplarla muhatap olabiliriz. İran, jeopolitik güvenlik alanından Suriye’yi kaybetmemek için her şeyi yapabilir, İsrail ile bile işbirliği yapabilir. Suriye meselesi, İran devletini idare eden akil adamlar, bu mühim zevat için ölüm kalım meselesidir.
Ortadoğu’da tutarlılık yok
* Bölgede bütün bunlar olurken Türkiye’nin eli armut toplamıyor herhalde.
Türkiye açısından bizim bir şeyi iyi anlamamız gerekiyor. Ortadoğu’da tutarlılık diye bir şey yok. Dohok Üniversitesi’nden bir profesör bana “ABD ve İran’ın Irak stratejileri neredeyse birbirinin aynısı. Maliki’yi orada tutmak” dedi. Bana kalırsa tam Osmanlıcılık yapacak yer Ortadoğu kültürü filan değil Ortadoğu diplomasisidir. Acaba Bağdat Demiryolu’nu yaparken İstanbul buradaki pek çok farklı aktörle nasıl konuşmuş, onları ne kadar ciddiye almış, kimi idare etmiş, kimin sırtını sıvazlamış filan gibi.
* Suriye rejimi bütün hesapların aksine bunca zaman nasıl ayakta kaldı?
Rejim ayakta kalmak için iki türlü kaynak kullanıyor. Küresel stratejik korumayı Rusya’dan alıyor ama silah, insan gücü, para gibi şeyleri Irak ve İran’dan alıyor. ABD, Suriye’de Esed rejimine karşı ama Irak’ta Maliki’nin desteğine rağmen düşük profilli pozisyon alıyor, İran ile Irak yıllarca savaştı ama Suriye konusunda çok benzer pozisyondalar. Muhataplarımızdan çoğundan tutarlılık bekleyemeyiz. Kuzey Avrupa’da çıkar grupları hukuksal ve siyasi haklarına güvenerek gece rahat uyur. Ortadoğu’da grupların, örgütlerin liderleri böyle haklardan çok yararlanamaz o nedenle gece bir gözleri açık uyurlar.
Obama maliye bakanı gibi davranıyor
* Başbakan’ın Obama görüşmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Suriye krizinde bütün ülkelerin satranç oynadığını varsayarsak burada aktörlerin hepsi gücünü test etmiş ve bir bakıma güçlerinin sınırına gelmiş durumda. Yani, şunu gördük: Suriye konusunda Rusya “Bir şeye dur” deyince o meselede bir ilerleme olmuyor artık. Türkiye de bu görüşmeyle tekrar satranç tahtasının etrafındaki o büyük kombinasyona geri döndü. ABD burada tek taraflı bir şey yapılamayacağını ortaya koydu. Kerry, en son Moskova ziyaretinde, geçiş sürecinden bahsetti ve bunun rejim ve muhalefetin ortak katılımıyla mümkün olacağını söyledi. Suriye krizi çıkalı 2 yıl 3 ay oldu, milyonlarca insan Suriye’yi terk etti, 100 bini aşkın insan öldü ve diplomasinin geldiği sonuç başa dönmek.
* Bu Türkiye’nin Suriye politikasını nasıl etkiler?
Türkiye de artık 2 hafta 3 hafta önceye göre sistem düzeyindeki çözüm arayışlarına daha yakın hale geldi. Türkiye aslında ne bu görüşmelerin tarzından ne de sürecin hızından memnun, daha üst perdeden, daha acil bir çözüm istiyor fakat buradaki sorun, bırakın karşı blok olarak görülen İran ve Rusya’yı, Türkiye’nin müttefikleri Türkiye ile aynı pozisyonda değil.
* Obama’dan pek de istediğini almış görünmüyor Türkiye.
Obama Ortadoğu’da risk alacak, oyunu değiştirecek bir başkandan ziyade ABD’nin maliye bakanı gibi davranıyor. ABD başkanı gibi davranan bir başkana ihtiyacımız var, Obama maliye bakanı gibi davranmaya devam ederse çözüm için daha çok bekleriz.
Röportaj: Seda Şimşek/Bugün Gazetesi
haber detaylari aktif.be ile sizlerle.